14 Aralık 2010 Salı

Seviyorum Ulan!

"-seviyorum ulan!"
Doğal bir ifade olarak bu halini almış sözdür. Çünkü, son zamanlarda peyda olan sevgiyi vıcık vıcık halleri ve sözleriyle küçülten gençliği hesaba katmazsak, sevdiğini söylemek güçtür. Seviyorum sözcüğü başına bir kişi ismi getirildiğinde adeta tabudur. Çünkü sevgi alenen söylenen bir şey değildir genelde, özellikle bir kanser gibi ülkemizi sömürmüş olan kahve kültüründe. Orada saygı-itaat, güç-gösteriş değerlidir. Normalde de büyüğe, iyiye sevgi duyulur, adettendir.

Bir kişiyi, sırf o kişi olduğu için sevmek yalnız yapılan bir iştir ve bu yüzden kendin olabilmek gerekir. Bu yüzden sevdiğini söyleyecek insan da seviyorum ulan diye haykırır. Kendinden emin olma vardır yüksek sesle söylenen bu sözde. Ve bir meydan okuma vardır; olası bütün tehditlere. Bu tehdit bazen sevilenin kendisi olur, bazen aile, bazen toplum, bazense kendi sevemeyenler. Ama daima vardır hayatın sevenlere sürprizleri. Hayat zaten sürprizlerle doludur aslında, fakat seven öyle farklı bir boyuta geçmiştir ki orada öylece kalmak ister. Sevgili olmak, iki bedende tek canmışçasına yaşamak ve buna engel tanımamaktır. Buna paha biçememektir.

Kolay değildir seni seviyorum diyebilmek. Birini sevmek, yürümeyi sevmek gibi ya da yaprak sarmayı sevmek gibi değildir çünkü. Ağır iştir sevmek. Onu ifade etmek de güçtür. İmalar, kinayeler, işaretler, şarkılar, şiirler, hediyeler hep bunun için vardır. Doğrudan söylemenin güçlüğünden kaçmak için. Sevgiyi ifade etmek için. Seviyorum demek sözdür. Söz senettir. Dile bile kolay değildir. Sevgi öyle alelade, öyle sıradan, öyle hafif bir şey değildir. Sevmek, sevilenden gelecek her şeyi baştan kabul etmek, ve onu başka bir şey yapmasına ihtiyaç duymaksızın sevmek demektir.


Sevmek, içindeki boşluğu "o"nunla doldurmak demektir. Hayatı bazen, o ve diğerleri diye ayırmak ve genelde onu seçmektir. Bazense kendim yahut sevgilim ikilemine düşüp, yine onu seçmektir. Sevmek herşeyden geçmektir. Sevmek, herşeye onunla değer biçmektir. Koca dünyadaki kısacık ve tek zamanını onunla geçirmek istemektir. Onu ifade etmezse içinde kalacağını bilip kabullenememektir. Herkes bilsin istemektir.


Hal böyleyken, sevmek; bazen seni seviyorum diye fısıldamak, bazen ben onu seviyorum deyip ağlamak, bazense seviyorum ulan! diye haykırmaktır sevgini dünyaya
.

C.Ç.

3 Aralık 2010 Cuma

Hindi Misali


Düşünceye pek tahammülümüz yoktur bizim. Çok düşünene ya deli ya da filozof deriz. Hatta kınanır çalışmak yerine düşünen insanlar, küçümseriz hep birlikte. "Sen mi kurtaracaksın dünyayı" deriz mesela, baştan kaybetmeyi kabullenmesini bekleyerek.

Nedir küçümsediğimiz, düşünerek hayatın anlamını aramak mı? Nesi yanlıştır öyleyse? Bir şeylere anlam katmanın düşünmekten başka yolu, hayatın da düşününce kaybolup yaşayınca bulunan bir anlamı mı vardır? Olmadığına göre her insanın hayatında en az bir kere yaptığı yahut yapması gerektiğine inandığım şeydir. Zira sahip olduğumuz her şeyin toplamına hayat diyorsak biz bir bakıma, ve bizim tür olarak en ayırdedici ve en önemli özelliğimiz düşünebilmekse bundan daha doğal ne olabilir.

Kimimiz rutinlere kapılır pek zaman ayırmayız aslında. Kimimizse "evrenin sırrı"na ulaşmaya çalışırken kaybolup gideriz derin boşluklarda. Oysa herkesin harcı değildir kainatın sırlarına vakıf olmak. Bundandır fazla düşünmenin akla zarar verebilmesi. Boşuna değildir kimi filozofa "deli" denmesi. Her aklın harcı değildir zira çok düşünmek. Fakat düşünmeliyiz yine de, kaybolmadan mana aleminin derinliklerinde, sınırlarını zorlamadan kendi aklımızın, aramalıyız hayatın anlamını hiç değilse.

Her şey bizim anlamlandırdığımız kadar var olur hayatımızda. Descartes'ın "Cogito, ergo sum." (düşünüyorum, o halde varım) sözü belki de onun bu düşüncesinden kaynaklanır. Böylesine büyük bir gücümüz var kendi hayatlarımız üzerinde. Fakat "düşüncenin gücü"nü yanlış anlayıp oturup sadece düşünerek istediğimizin olmasını beklememiz anlamına gelmiyor elbette. Bu ahmaklıktan başka bir şey olmaz. Yaşamalıyız hayatı her şeyiyle, dokunmalıyız yaşamın kendisine. Aksi halde sahip olduğumuz bedenler, biraz gereksiz kaçmaz mıydı sizce de?

Hayatı yaşamaktan kaçmak da, onu serseri mayın gibi hiç düşünmeden yaşamak da bizi insan yapan değerlerin bir kısmından vazgeçmemiz demektir. İkisini kendine göre bir dengede tutan insan bütün vasıflarıyla insan olmayı hak eder ancak. Bütün bunların boş bir kafanın düşünmesi sonucu oluşan enkazın artıkları olduğunu düşünüyorsanız şayet, Paul Valery'nin dediği gibi:
"Düşünmek mi? İpin ucunu kaçırmaktır düşünmek."

C. Ç.